Vrapçiştenin Tek Gazete Sitesi

mehdi cetinbas

                                                                                         27-04-2010  sali  23:21



Halktan Ne Kadar Kaçabilirsiniz
Mehdi Çetinbaş


Anayasa değişikliği için birinci tur oylama görüşmeleri, tüm engelleme çabalarına rağmen devam ediyor. Tüm engelleme çabalarına rağmen diyorum; çünkü statükocu rejim savunucuları, canlarını dişlerine takarak bu değişikliğe karşı çıkıyorlar.

Cumhuriyet kavramının ardına sığınarak, onu müdafaa ettiklerini söyleyenler, aslında haksız da sayılmazlar. Cumhuriyeti demokrasi olmadan benimseyenler için, bu durum sizce de normal değil mi? ABD’rin ülkesini işgal ederek savaşla alaşağı ettiği ve ardından idam sehpasına çıkardığı Saddam da ülkesini cumhuriyetle yönetiyordu.

Tarihe gömülen eski SSCB, bugünkü İran, Libya, Sudan, Suriye ve Yemen gibi sözüm ona cumhuriyetle yönetilen hangi ülkede özgürlüklerden bahsedebilirsiniz. Buna mukabil krallıkla yönetilen İngiltere, Belçika, İsveç ve Danimarka gibi ülkelerin özgürlük alanlarını incelediğimizde ne demek istediğimizi daha iyi anlayabilirsiniz.

Türkiye Cumhuriyeti adından da anlaşılacağı üzere, kuruluşu itibariyle cumhuriyettir. 1950 yılına kadar tek parti ile yönetilen Türkiye Cumhuriyeti, bu tarihten itibaren çok partili sisteme merhaba demiştir. İlginçtir ki, Cumhuriyetin kurucusu olmakla öğünen CHP, bu tarihten beri tek başına iktidar yüzü görememiştir.

Bu millet CHP’nin icadı olan açık oy-gizli tasnifi kolay kolay unutmaz

Her fırsatta kendisini cumhuriyetin kurucusu olarak lanse eden, demokrasiyi kendilerinin getirdiğini söyleyen, kendileri istemeseydi demokrasinin gelmeyeceğini ifade eden CHP, hala eski günlerin özlemi içindedir. Oysa o demokrasinin gelişini engellemek için yaptıkları kepazelikleri hiç anlatmıyorlar.

1946 seçimlerinde Demokrat Parti’ye iktidarı vermemek için CHP tarafından icat edilen, dünyada eşi ve benzeri görülmemiş AÇLK OY-GİZLİ TASNİF sistemini bu millete unutturamazsınız. Gerçekten de böylesi oy kullanma sistemi başka yerde var mıdır bilemiyorum.

Ben yirmili yaşlara gelip de, o zamanın Adalet Partisi gençlik kollarında yönetime girdiğimde, sık sık CHP’yi eleştirmek için kullandığımız açık oy-gizli tasnif kavramını bir türlü zihnimde canlandıramıyordum. Bir gün merak edip rahmetli babama sordum. CHP’nin o zamanlar getirdiği sisteme göre, her parti için ayrı sandık kullanılırmış. CHP’ye oy atanların sandığı, DP’ye oy atanların sandığı, CKMP’ye oy atanların sandığı hepsi de ayrı ayrıymış. Oylar, sandık görevlilerinin, hatta gören diğer seçmenlerin gözleri önünde, partilerin sandıklarına aleni olarak atılırmış.

Oy kullanma işlemi bitince sandık, jandarmalar tarafından alınıp il seçim kuruluna götürülür orada sayılırmış. Yine babam anlatıyor: ”1946 seçimlerinde bizim köyde Eyüp Efendi ve Tahsildar Mahmut Efendi ve ailesi dışında CHP’ye oy atan olmamıştı. Daha sonra sonuçlar açıklanınca, bizim köyde de CHP’nin ezici bir çoğunlukla seçimi aldığını duyduk. O zamanlar öyleydi. İtiraz etmek kimin haddineydi. ki tane Jandarma gönderip seni karakola götürürler, sabaha kadar döverlerdi.Bu yüzden herkes bilir, ama kimse ses çıkaramazdı.”

Yukarıdaki anlatılanlar ayniyle vakidir. Eksiği var fazlası yok. Bunları niye anlatıyorum? Bu gün görüşmeleri yapılan anayasa değişikliği paketine karşı çıkan CHP zihniyetini daha yakından tanıyasınız diye. 1946 yılındaki CHP ile bu günkü CHP zihniyeti arasında olumlu anlamda bir gram ilerleme yoktur. CHP yine her zaman olduğu gibi, halktan korkan ve halktan kaçan bir partidir.

Mevcut hukuk sistemini de, açık oy-gizli tasnif örneğinde olduğu gibi bir yapıya oturtan güçler millete kan kusturmaya devam etmektedir. Anayasa Mahkemesi’ni partinin arka bahçesi gibi gören, Meclis’ten çıkan beğenmediği yasaları Anayasa Mahkemesi’nde iptal ettiren CHP, 1946 yılı ve öncesini özlemektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülen anayasa değişikliği maddelerinin, Türk halkına yeterince anlatılması için zaman verilmediği görüşünü savunan CHP, bu söylemiyle kargaları bile güldürmektedir. Geçmişte yapılan darbe anayasalarının oylama süreçlerini hatırlayanlar,bu gün yapılan tartışmalara eminim gülüp geçerler.

Bu görüşmeler sırasında gözlerden kaçan bir husus var. 12 Eylül darbesinden sonra, askerler tarafından atanan kurucu meclis üyeleri arasında, hafızam beni yanıltmıyorsa Kamer Genç ismine de rastlayabilirsiniz. Bugün Meclis kürsüsünde her gün şov yapan Kamer Genç, 12 Eylül darbecileri tarafından Kurucu Meclis’e layık görülen bir zevat. Askeri dönemde Tunceli’ye vali olarak atanan Hakkı Borataş Paşa’nın gözüne girmeyi başaran Kamer Genç, onun önerisiyle Tunceli’den Meclis’e atama yoluyla giren tek isim oluyordu. Nereden nereye!

Meclis kürsüsünde yaşanan kepazelikleri seyretmeye açıkçası tahammül edemiyorum. Yıllarca askeri vesayetin şemsiyesi altında politika yapmaya alışmış olanlar,getirilen geniş özgürlüklere ve temsil gücüne tahammül edemiyorlar. Bütün demokrasilerde asıl olan, bir kişinin, bir kişiye tek bir defa oy kullanmasıdır.Yargıtay’da bulunan hakimler, Cumhurbaşkanına önerilecek üyeler için her birine ayrı ayrı oy kullanmayı savunuyorlar.Ne güzel, ne ala! Tek düze, tek ses, alternatifsiz bir seçim.

Kökleri İttihat ve Terakki’ye kadar uzanan tepeden inmeci anlayış, yıllarca bu ülkede hükümran oldu. Kendimi bildim bileli devlet, Türkiye’de görünen devlet ve derin devlet olarak, sürekli iki kategoride nitelenmiştir. Halka rağmen gücü eline geçirenler, halk adına karar verdiklerini söyleyerek, derin devlet adı altında yıllarca ona zulmetmişlerdir.

Yasama ve yürütme organlarının başındaki insanların halk tarafından seçilmesini engelleyemeyenler, bunun karşısına yargı sistemini koymuşlardır.Kaydı hayat garantisi ile Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanan bir hakimin sorumluğunu nedir? Bu hakimin yapacağı yanlış,vereceği hatalı kararın sonucu ne olacaktır. Halka hesap verme sorumluluğu bulunan politikacılarla bu denli münazaraya tutuşabilen hukukçular acaba dünyanın başka yerlerinde de var mıdır?

Bütün hesaplarını AKP’nin Meclis’teki bıçak sırtı oy dengesine bağlayan muhalefet, beklediği fireyi bulamayınca, daha da hırçınlaşmıştır. Meclis kürsüsünde yaşanan tartışmaların büyük bir kısmının anayasa değişikliği ile ilgili olmadığını hatırlatırsak meramımızı daha iyi anlatmış oluruz.

Anayasa değişikliği için uzlaşma arayışına girmedi suçlaması, AKP için yapılamaz. Başlangıçtan beri muhalefet partileri AKP’ye bu değişikliği yaptırmamak için bütün güçleri ile karşı koymuşlardır. AKP bu konuda yerden göğe kadar haklıdır. Anayasa değişikliğinin 330 ile 367 aralığında kabul edileren referanduma gidecek olması da büyük bir tevafuktur.

Muhalefet tarafından halk desteğinden yoksun olduğu ifade edilen, oy oranı yüzde otuzların altına indiği iddia edilen AKP, referanduma götürdüğü bu değişikliği halka onaylatırsa ne yapacaksınız.Bu sorunun cevabı eminim muhalefetin uykularını kaçırıyor. Bunun tersi de AKP için aynı anlama gelecektir. Anayasa oylamasında halktan ret cevabı alan AKP’yi önümüzdeki seçimlerde sancılı bir süreç bekleyecektir.

Değişikliğin halk oylamasına gitmeden Anayasa Mahkemesi’nde iptal edilmesi, hukukçulara göre pek mümkün görünmüyor. Bir değişiklik için iptal davası açılabilmesi, o yasanın kabulüyle mümkündür. Referandumda kabul oyu alamayan değişiklik zaten reddedilmiş olacaktır. Mesele halk oyundan geçen bir yasanın nasıl iptal edileceğidir.

Bu millet, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen öyle kararlara şahit oldu ki, bundan sonra alınacak hiçbir karar bizi hayrette bırakmayacaktır.

Yalnız unutulmaması gereken bir husus var: Demokrasi sürekli olarak akan bir nehirdir. Önüne ne kadar yüksek set yaparsanız yapın; sular bir gelip mutlaka seti aşacaktır.

Siz ancak, mukadder olan sonucu bir müddet geciktirebilirsiniz.

 


 
 
40 ziyaretçi
https://img.webme.com/pic/t/turkey-amasya/intro_banner.gif Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol